Hadis Tarihi, Bazı Hadis Meseleleri,
Hz. Peygamber'in İlmi Yayma TedbirleriKur'ân ve Sünnete Sarılma,
İtikaf', İhyâ'u'l-Mevat, Îlâ,
İsim ve Künye, Kaplar,
Ecel ve Emel, Ebeveyne İyilikBey(Alım Satım), Cimrilik, Bina, TefsirKur'an'ın Tilaveti ve Kıraatı, Tevbe, Rüya, İflâs
Ölümü Temenni, Teşekkür, Cihad,
Cidal ve Mirâ, Hacc ve Umre
Hidane, Hased, Hırs, Haya, Hulk(Huy),
Korku, Alemin Yaradılışı,
Hilafet ve İmamet, Hul, Dua
Diyetler, Borç ve Ödeme Âdabı,
Zebâih (Kesimler), Dünyanın ve Yeryüzündeki Bazı Yerlerin Zemmedilmesi, Rahmet, Rıfk,
Rehin, Riya, Zekât, Zinet
Sehavet ve Kerem, Sefer (Yolculuk) Âdâbı,
Müsâbaka ve Atıcılık, Sual, Sihir ve Kehanet,
İçecekler, Şirket, Şiir, Namaz,
Oruç, SabırSıdk (Doğruluk), Sadaka ve Nafaka,
Sıla-i Rahm, Sohbet, Mehir, Av,
Allah'ın Sıfatları, Misafirlik (Ziyafet),
, Taharet
Yiyecekler, Tıb ve Rukye,
Talâk (Boşanma), Zıhâr,
İlim, Af ve Mağfiret, Âzad Etme
İddet ve İstibra, Ariyet,
Umrâ ve Rukba, Gazveler, Kıskançlık, Gadab (Öfke),
Gasb, Gıybet ve Nemine, Musiki ve Eğlence,
Gadr (Vefasızlık), Fezâil
Feraiz ve Mevaris (Miraslar),
Fitneler Hevalar ve İhtilaflar, Kader
, Kaza (Dava) ve Hüküm,
Katl, Kısas, Kasâme, Mudarabe,
Kıssalar, Kıyamet, Kesb (Kazanç), Yalan
Kebair, Libas (Giyecekler),
Lukata (Bulutular), Lian, Lakît,
Oyun ve Eğlence, Lanetleme ve Sövme,
Mev'izeler, Muzaraa (Ziraî Ortaklık),
Medh, Mizah ve Şakalaşma, Ölüm,
Mescidler, Peygamberlik, Nikah
Nikah, Nezr (Adak, Niyet ve İhlas,
Nasîhat ve Meşveret, Nifak, Yıldızlar,
Hicretler, Hediye, Hibe, Vasiyet, Vaad,
Vekâlet, Vakıf, Yemin, İlaveler,
Taharet, Namaz, Ezan
Bu cild İbn Mace’nin Sünenine aittir.
Mescidler ve Cemaatler,
Namazı Eda ve Namazın Sünnetleri,
Cenaze, Oruç, Zekat, Nikah (Evlenme),
Talak, Kefaretler, Ticaretler, Ahkâm,
Hibeler, Sadakalar, Rehinler, Şuf'a,
Lukata (Buluntular), Köle Azad
|
|
Hadis Ansiklopedisi | 4. CİLT KUR'ÂN'IN TERTİBİ VE CEM'İ - 2
13- Kur'ân'ın çoğaltılması: Kur'ân, kitap hâline konulmuştu, ama tek bir nüsha idi. Bu hal, Hz.Osman zamanına kadar devam etti.
Hz. Osman zamanında, Kur'ân'ın okunuşu üzerine bâzı ihtilaflar çıktı. 922 numaralı hadiste belirtildiği üzere, Kur'ân'ın yedi harf üzere inmiş olması farklı okunuşlara imkân veriyordu ve buna şeriat müsamaha ediyordu da. Ancak bu farklı okuyuşlara halkın müsâmahası pek yoktu. Herkes kendi lehçesine göre okumanın daha doğru olduğu kanaatini taşıyordu. İbnu Ebû Dâvud'un Mesâhif'te kaydettiği rivayetlere göre, Kur'ân'ı farklı kıraatlere göre tedris eden muallimler ve talebeleri arasında ihtilâflar başlamış, anlaşmazlıklar birbirlerini tekfire varan buutlara ulaşmıştı. Hz. Osman bunları yatıştırmaya çalışmış, bu maksadla bazı hutbelerde bile bulunmuştur.
Çok geçmeden bu kargaşa ve ihtilâflara, askerler arasında çıkan anlaşmazlık da katıldı. Nitekim Ermeniye ve Azerbaycan bölgelerinin fethinde biraraya gelen Suriyeli ve Iraklı askerler arasında da Kur'ân'ın farklı okunuşları yüzünden ihtilâf çıkmıştı. Suriyeli askerler Kur'ân-ı Kerim'i Übey İbnu Ka'b kıraatine göre, Iraklılar ise Abdullah İbnu Mes'ud kıraatine göre okuyorlardı. Her iki taraf birbirlerinden değişik şeyler istiyorlar ve bunu yadırgıyorlardı. Herkes kendi kıraatini daha güzel bulmakla kalmıyor öbür tarafın kıraatinden nefret ediyordu, öyle ki birbirlerini tekfir bile etmişlerdi. Hülâsa ihtilâflar kızışmış, birbirlerine silah çekmeye ramak kalacak derecede büyük buutlara ulaşmıştı. Komutan Huzeyfetu'l-Yemân Medine'ye koşup, evine bile uğramadan,doğru Halife'nin huzuran çıkarak durumu bütün ciddiyetiyle Hz. Osman (radıyallahu anh)'a anlattı. Ümmetin imdadına koşmasını taleb etti. Halktaki ihtilâfa askerlerin ihtilâfının da katıldığını gören Halife meselenin ciddiyetini kabul etti. Derhal Ashab'la istişarelerde bulundu. Bu istişareleri aksettiren bir rivayeti kaydediyoruz: Hz. Ali anlatıyor: "Osman (radıyallahu anh) hakkında hayırdan başka birşey söylemeyin. Allah'a kasem olsun Kur'ân'la ilgili olarak yaptığı çalışmaları tek başına yapmadı, bizden bir heyetle istişâre yaparak yürüttü. (Bir gün) dedi ki:
"- Bu kıraat meselesinde fikriniz nedir? Bana ulaştığına göre halktan bir kısmı: "Benim kıraatım seninkinden daha hayırlı" diyormuş. Bu küfre yakın bir söz (Bu gelişmelerin tedbiri nedir?)"
Biz kendisine:
"- Önce sizin fikrinizi bilelim!" dedik. Şöyle açıkladı:
"- Ben, halkı tek bir Mushaf'ta toplamak istiyorum. Böylece ne fırkalar olur, ne de ihtilâf kalır!"
"- İsabetli düşünüyorsunuz!" dedik.
İbnu Sîrin'in rivayetinde istişâre heyeti Muhacir ve Ensar'dan 12 kişidir ve aralarında Übey İbnu Ka'b da mevcuttur.
Hz. Osman böylece Ashab'ın mutabakatını aldıktan sonra Mushaf'ı ilk indiği lehçe olan Kureyş lehçesi üzerine çoğaltıp bütün ümmetin bu lehçeye sevkine karar verdi. Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh)'i çağırarak, onun başkanlığında Kur'ân-ı Kerim'i çoğaltmak üzere bir heyet kurdu.
Mus'âb İbnu Sa'd'ın açıkladığına göre, Hz.Osman heyet üyelerini de istişare ile seçmiştir: Hz. Osman: "Yazısı en iyi olan kim?" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kâtibi olan Zeyd İbnu Sâbit dediler. Tekrar sordu: "Arapçası en iyi olan kim." (Bir rivâyette en fâsih kim? demiştir) Said İbnu'l-Âs dediler. Hz. Osman: "Öyleyse Said imlâ ettirsin, Zeyd de yazsın!" dedi.
Açıklandığına göre, Said İbnu'l-Âs'ın şivesi Hz. Peygamber'inkine en çok benzeyen şive idi, böyle denmiştir: "Kur'ân-ı Kerim'in Arapçası Saîd İbnu'l-Âs İbni Ümeyye'nin Arapçasına göre yönlendirilmiştir. Çünkü o, lehçe itibariyle Hz. Peygamber'e en çok benzeyen kimse idi."
Heyette yer alan üyelerin ismi ve sayısı rivayetlere göre farklıdır. İbnu Ebî Dâvud'un rivayetleri arasında Mâlik İbnu Ebî Âmir, Kesir İbnu Eflâh, Übey İbnu Ka'b, Enes İbnu Mâlik, Abdullah İbnu Abbas vs. zikredilir. Buharî'nin rivayetinde Zeyd İbnu Sâbit, Abdullah İbnu Zübeyr, Saîd İbnu'l-Âs ve Abdurrahman İbnu'l-Hâris zikredilir. Heyetin başkanı ise Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anhüm ecmain)'tir.
Hz. Osman (radıyallahu anh) heyete şu talimatı verdi:
"Kur'ân'ı çoğaltacaksınız. Kur'ân-ı Kerim'in Arapçası hususunda Zeyd İbnu Sâbit'le sizin aranızda bir ihtilâf çıkarsa, Kureyş lisanını esas alacaksınız. Zira Kur'ân çoğunluk itibariyle onların lehçesine göre nazil oldu."
İstinsah sırasında bazı küçük ihtilâflar ortaya çıkmıştır. Hz. Osman'a intikal ettirilen bir ihtilaf, التابوت kelimesinin imlâsı üzerine oldu. Kureyşliler التابوت diyorlar, Zeyd İbnu Sâbit التابوه diyordu. Hz. Osman (radıyallahu anh): "Bu kelimeyi التابوت diye yazın. Çünkü Kur'ân Kureyş lehçesi üzerine indi" diye emretti.
Kur'ân kaç nüsha çoğaltıldı?
Ortaya konan yeni nüshaların adedi hakkında farklı rivayetler var: Bazılarına göre 4, bazılarına göre 5, bazılarına göre de 7. Yedi rivayetine göre bir nüsha Medine'de alıkonuyor, gerisi Mekke, Şâm, Yemen, Bahreyn, Basra, Kûfe'ye birer nüsha gönderiliyor. Ayrıca Hz. Osman, bu resmî nüsha dışında kalan Kur'ân'ların imha edilmesini emrediyor. Mus'ab İbnu Sa'd der ki: "Hz. Osman (radıyallahu anh) (eski) mushafları yaktığı zaman çok kimseye şâhid oldum, bu işten memnun oluyorlardı, kimse bunu kötü (münker) bulmuyordu."
Ebu Kılâbe de şöyle anlatır: "Hz. Osman, istinsah işini tamamlayınca bütün İslâm beldelerine şu tâmimi gönderdi: "Ben şöyle şöyle bir hizmet gerçekleştirdim. Ve yanımda bulunan eski nüshaları imhâ ettim, siz de oralarda bulunan eski nüshaları imha edin."
"Suhuf"la "Mushaf" arasındaki fark: Hz. Ebu Bekir zamanında ortaya konan Suhuf ile Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın bu Suhuf'tan istinsah yoluyla ortaya koyduğu "Mushaf" arasında bazı farklar var. Her şeyden önce Hz. Ebu Bekir'in (radıyallahu anh) hizmeti Kur'ân-ı Kerim'in muhteviyatının, hafızların ölümü ile ziyana ve kayba uğramasını önlemek maksadıyla yapılan bir çalışma idi. İmlâ ve tertibi üzerinde durulmaksızın, Hz. Peygamber zamanında yazılmış ve arza-i âhire'de kontrolden ve tashihten geçmiş yazılı parçalardan teşkil edilen bir kolleksiyon idi. Bu yazılı parçalar ellerde mevcut idiyse de toplu olarak bir yerde mevcut değildi. Esasen vahyin ne zaman kesileceğini, yeni gelecek vahiylerin nerelere konacağını kimse bilmediği için böyle bir nüsha teşkili de oldukça imkânsız bir işti. Şu halde Hz. Ebu Bekir, âyetlerin sûrelere göre yerleştirilmesi ile ilgili Resûlullah'tan varid olan tâlimat çerçevesinde sûreleri sayfalar halinde bir araya getirtmiş idi. Halbuki Hz. Osman'ın çalışması, Kur'ân-ı Kerim'in farklı lehçelere göre muhtelif vecihlerde okunması sonucu ortaya çıkan ihtilâfları önlemek maksadıyla yapılmış idi. Bu çalışmada, Kur'ân'a okunuş birliği kazandırmak gayesi hakimdi. Bu birlik, Resûlullah'ın lisanı olan Kureyş lehçesine göre yapılacak, diğer lehçelere göre okumak -dinen meşrû ve caiz olmasına rağmen- terkedilecek ve yasaklanacaktı. Bu maksadla diğer lehçelerle farklılık olan yerlerde Kureyş lehçesi esas alındı. Diğer lehçelerde okuma cevazının başlangıçta karşılaşılan zorluğa bir kolaylık, bir ruhsat olarak meşru kılındığı, artık bu cevaza ihtiyaç kalmadığı söylendi. "Şimdi birliğe ihtiyaç var, bu işte de Kureyş lehçesi tercih edilecektir, çünkü Resûlullah'ın dilidir... vs." dendi.
Ayrıca bu mushaf'ta sûreler de belli bir sıraya konmuş, bundan böyle, kimsenin takdim tehir yapamıyacağı muayyen bir düzen içerisinde tertiplenmiş idi. Hz. Osman (radıyallahu anh), Kur'ân sûrelerine, hal-i hazır tertibi, Ashab'la istişâre ederek verdiğini belirtmiştir. Yani sûrelerin bugünkü yerleri, şahsî re'yi ile değil, Ashab'ın istişârî görüşleriyle tesbit edilmiştir. Sûre içerisinde âyetlerin sıralanmasının Cenab-ı Hakk'ın vahyi ile olduğunu belirtmiştik.
Hz. Ebu Bekir nüshasının sonu: Hz. Ömer'in vefatıyla Hz. Hafsa'ya intikal eden "İmam" nüshayı, istinsah etmek üzere Hz. Osman (radıyallahu anh) Hz.Hafsa (radıyallahu anhâ)'dan, "istinsahtan sonra geri vermek" va'di ile istemişti. İstinsah işi bitince Hz. Hafsa'ya iade edildi. Hz. Osman, bütün eski nüshaları imha ettiği halde bu "İmam" nüshaya dokunmamıştı.
Mervan, Medine valisi olunca Hz. Hafsa'dan bu nüshayı istedi ise de Hafsa (radıyallahu anhâ) vermedi. Ancak Hafsa validemizin vefatı üzerine Mervân, kardeşi Abdullah İbnu Ömer'e haber göndererek bu "Suhuf"u istedi. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh) de gönderdi. Mervân' ın Suhufu parçalayıp, yıkayıp yaktırdığı rivayetlerde tasrih edilir. Mervan açıklama yaparak: "Zaman geçince bazı şüphecilerin, bu nüsha ile ümmetin benimsediği Hz.Osman nüshası arasındaki farklılıklara dayanarak fitne çıkarabileceklerinden endişe duyduğunu, bunu önlemek için Hz. Ebu Bekir'in suhufunu imha ettiğini" belirtmiştir.
Görüldüğü üzere Kur'ân-ı Kerim'in cem'edilmesi gibi pek hayırlı bir işin ilk muharriki Hz. Ömer olmuş, halife olarak Hz. Ebu Bekir, faaliyetlerini organize etmiş, Hz. Zeyd İbnu Sabit de cem işini icra etmiştir. Çoğaltılma ve tek imlâya kavuşturulma işinin muharriki ihtilâflar, organizatörü Hz. Osman ve gerçekleştiricisi yine Zeyd İbnu Sâbit ve pek çok sahabe olmuştur. Allah hepsinden razı olsun.
ـ5ـ
وفي أخرى للبخارى عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهما. قال: ]جَمَعْتُ المُحْكَمَ عَلى عَهْدِ رسولِ اللّه #. قِيلَ لَهُ وَمَا الْمُحْكَمُ؟ قَالَ الْمُفَصَّلُ[
.5. (948)- Buharî'nin bir diğer rivayetinde İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında Muhkem'i cem'ettim" demiştir. Yanındakiler kendisinden: "Muhkem'le neyi kastediyorsun?" diye sorunca: "Muhkem, mufassal (sûreler)dir" diye cevap vermiştir. [Buharî, Fedâilu'l-Kur'ân 25.]
AÇIKLAMA:
Usul âlimlerinin ıstılahında muhkem, içerisinde mensuh bulunmayan şeydir. Müteşâbih'in zıddına da muhkem denir.
Mufassal, Kur'ân-ı Kerim'in besmelelerle sıkça birbirinden ayrılan kısa sûrelerine denir. Umumiyetle 49. sûre olan Hucurat sûresi ile sonuncu sûre olan Nas sûresi arasında kalan kısma mufassal denir. Mamafih hemen belirtelim ki, mufassal sûrelerin hangi sûreden itibaren başladığı hususunda on kadar farklı görüş ileri sürülmüştür. İttifak edilen husus son cüzün mufassal olduğudur.
Buharî bu rivâyeti, "Çocuklara Kur'ân öğretilmesi" başlığını taşıyan bir babta kaydetmekle İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın şu sözüne imâda bulunmuş olmaktadır:
سَلُونِى عَنِ التَّفْسِيرِ فَإنِّى حَفِظْتُ الْقُرآنَ وَانَا صَغِيرٌ
"Bana tefsirden sorun. Zîra ben küçük yaşta Kur'ân'ı ezberledim."
İbnu Abbas'ın yaşı hususunda rivayetler ihtilâflıdır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatı esnasında kaç yaşında idi? Umumiyetle, İbnu Abbas'ın hicretten üç yıl önce doğduğu kabul edilir. Bu durumda Resûlullah'ın vefatında 13 yaşında olmalıdır.
|